AŞAĞIDAN GELDİK
ORHAN PAMUK
İçeri almadılar, biz de kızdık aşağıdan geldik yukarıya. Bir baktık kolumuzdan, bacağımızdan, diğer yarımız ve yanlarımızdan biraz parçalar kalmış ta aşağıda. Sakat gibi topallaya topallaya yürümemiz, titreye titreye sürünmemiz, seke seke konuşmamız ve kekeler gibi sevişmemiz bundandır.
Çok eski zamanlardı: Önce çizgi idik. Daha önce leke idik. Daha da önce bir kara nokta idik. Nakkaş fırçasıyla çekti uzattı bizi, can olduk sonra.
Can olunca unuttuk aşağıda kalan hikâyeyi. Böylece kolumuzu, kalbimizi ve diğer yarımızı daha dürüstçe aradık. Yer sarsılıyordu, su titriyordu, şeyler ağır ağır dünyaya gömülüyordu. Biz inerken Dünya yükseliyordu. Biz çıkarken Dünya derine iniyordu. Bu yüzden saatimize hiç bakamadık. O noktada değil, bu köşedeydik. Bu köşenin üstünde değil, bu çatının altındaydık ve merdivenlerden az sonra hooop çıktık şimdi gene karşınıza. Birdenbire karşınızda, çek çek, kanırt, hooop getir işte burada. Gölgemiz de gidiyor yerin altına.
Elimizdeki demirden şeyi vurduk yerin tam ortasına. Dünya ikiye ayrılacağına birden boşaldı bembeyaz oldu. Her şeyden önce beyaz kâğıt vardı. Kâğıt üzerinde bir yarımı gördüm ve anladım asıl “Ben”in yer altında, yani aşağıda kaldığını. Asabi hareketlerim ve huzursuzluğum, ikide bir acayip davranışlarım bundandır. Söylenip küfür etmemiz bundandır. Çünkü, bazen içimdeki ben, beni dinlemeden elimi, kolumu, bacağımı harekete geçiriyor aşağıdan.
Ağzımızı açıyor ve bütün gücümüzle yer altındaki yarımıza sesleniyoruz: Bizi gölgesiz, gecesiz bırakma. Bizi çizgisiz, uykusuz ve kelimesiz koyma. Derken mürekkep gibi kapkara bir gölge damlayınca üzerimize anladık ki içeri almadılar da biz aşağıdan geldik yukarıya...